2 Kasım 2015 Pazartesi

sucu


Geçmiş zamanlarda yoksul bir köyün fakir sucusu varmış. Omuzuna aldığı sopanın iki ucuna birer kova asar, nehirden köye su taşırmış. Getirdiği suyu ihtiyaç sahiplerine dağıtır, yeniden getirmek üzere ırmağın yolunu tutarmış.

Zamanla sucunun kovalarından birinin dibi delinmiş. Küçük iki delik yüzünden, ırmak başında ağzına kadar doldurduğu kova köye gelinceye kadar yarıya iniyormuş. Yoksul sucunun ne yeni bir kova alacak, ne de tamir ettirecek kadar parası olmadığından, köye her seferinde ancak birbuçuk kova su taşıyabiliyormuş.

Bu durum en çok dibi delik kovayı üzüyormuş. Bir gün dayanamamış sormuş, “Sahibim” demiş, “her seferinde ırmaktan bir kova su dolduruyorsun, diğer kova hepsini köye taşıyor, ama benim dibim delik olduğundan köye ancak yarısını getirebiliyorum. Bu yüzden her gün daha fazla sefer yapmak zorunda kalmana rağmen hiç şikayet etmiyorsun. İşine yaramadığım halde benden vazgeçmiyorsun. Bu beni çok utandırıyor.”

“Ben yoksul olduğum için yeni bir kova alamıyorum. Bu doğru. Sen ise, hiçbir işe yaramadığını düşünüyorsun. Bu ise doğru değil.” demiş sucu.

“Nasıl doğru değil...” diye üstelemiş kova. Sucu başını sallamış, “Yarın ırmağa giderken yolun kenarlarına dikkat et, cevabı orada bulacaksın.” demiş.

Ertesi gün köye döndüklerinde sucu sormuş: “Nasıl, cevabı bulabildin mi?”

Kova, “Hayır, yolun her iki tarafına da dikkat ettim, ama benim soruma cevap olacak birşey göremedim.” demiş.

Sucu gülümsemiş ve “Görmemene şaşırmadım. Eğer gerçekten dikkatli baksaydın, yolun bir tarafının yeşillikler içinde, bir çiçek tarhı gibi olduğunu, bunun ırmaktan köye kadar uzandığını, yolun diğer tarafının da sadece toprak olduğunu fark ederdin.”

“Evet, ama bu benim için neyi değiştirir ki?” diye ümitsizce cevaplamış kova.

“O yeşilliklerin, çiçeklerin, senin deliklerinden damlayan sularla yeşerdiğini, büyüdüğünü nasıl farketmezsin.” demiş sucu. “Senin bir noksanlık, yetersizlik olarak gördüğün şey, onların yaşama nedeni olabiliyor.”

anonim masallar serisi
yeniden düzenleme
 

 

saksı gülü


TOPRAK ANA KÜLTÜRÜ ve KADIN



Yaradılışın gerçekliği ve doğallığı içinde yaşayan eski Anadolu toplumlarında kadın, inanış yönünden Ana Tanrıça, bu inanışa dayalı toplumsal hayat ve devlet idaresi yönünden kraliçe, yargıç, yönetici, amiral ve benzeri statülerde karşımıza çıkmaktadır.

Toprağın, doğanın, yaradılışın ve bereketin simgesi Ana Tanrıça inanışına dayalı matriyarkal (anaerkil) yapıdaki bu toplumlarda kadın, doğurganlığı, yaşama kattığı canlıyı besleyip büyütmesi ile her zaman saygın bir varlık olarak görülmüş, her alanda yükseltilmiş ve yüceltilmiştir.
 
Pek çok açıdan etkilerini günümüze değin sürdüren Toprak Ana kültürü, Anadolu’daki on bin yıllık anaerkil toplum düzeninin temelidir.

Anadolu’daki Ana Tanrıça-Toprak Ana kültürüne dayalı matriyarkal (anaerkil) toplum düzeni,
Yunanlılar’da ortaya çıkan Baş Tanrı Zeus ve erkek tanrılar kültürüne dayalı Patriyarkal (ataerkil) toplum düzeninin ve M.Ö. 1200’lerde kuzeyden gelen kavimlerin getirdikleri ataerkil kültürün etkisi
altına girmiştir.

(Tekamül sonucu çok tanrılı zamandan tek tanrılı zamana geçişte, her üç semavi din ile, kadın haklarının, gasptan kurtarılarak iadesi buyurulmuşsa da, birçok nedenle kutsal emanetler, asırlar boyu ne yazık ki yerine ulaşamamıştır.)

21. yüz yıl bakış açısı ile, bu üstü örtülmüş on bin yıllık öz kültürümüzü tekrar hatırlayarak, doğanın güçlü bir irade, sabır, zeka ve akılla donattığı, hiç bir zorluktan kaçmayan, yılmayan kadının, anneliğinin kutsanmasının yanı sıra toplum hayatında da istediği ve seçtiği her alanda kendini özgürce ifade edebilmesinde önünün açılması, yeni fırsatlara kavuşturulması, yasalarla korunmuş haklarının öğretilmesi, aydın bir Cumhuriyet kadını olduğu kimliğinde bilinçlendirilmesi temennimizdir...

Araştırma , İnceleme ve Özet Anlatım
Sebahat Başarır

22 Ağustos 2015 Cumartesi

İŞLETMELERDE YENİ AÇILIMLAR

Bir işletme yerinde ve zamanında aldığı doğru kararlar, doğru yapılanma ve iyi işletimle az maliyetli yüksek kaliteli ürüne/hizmete kavuşabilir.

Ancak, alıcısıyla buluşmamış hiç bir ürünün, hiç bir ticari değeri yoktur.

Bir işletme, elde ettiği ürünü/hizmeti, hedef kitlesiyle, herzaman dünya ölçeğinde buluşturmak ister. Çünkü, bu buluşma ve etkileşim ticari memnuniyet, yüksek kar, yeni yatırım ve büyüme demektir.

Daha dün, toprağımızı ekip biçerek ürettiğimiz malımızı, köy ve kasaba pazarlarında alıcılarımızla biraraya gelerek, güle oynaya satıyorduk.

Gün geldi, bizler traktörle, fabrikalarla, yeni yeni teknolojilerle tanıştık.

Ürünlerimizi şehirlere, oradan daha büyük şehirlere ve nihayet başka ülkelere taşıdık. Bu süreçte, her geçen gün, alıcılarımızdan bir adım daha uzaklaştık. Alıcılarımızla buluşma, konuşma, çok zor ve çok masraflı hale geldi.

Bugün yarın derken bir gün, uzakları yakın eden sihirli bir sözcüğü, ''INTERNET''i duyar olduk ve bu mucizevi sözcük etrafında hızla birleştik. En uzağımız, bir bilgisayar tuşu kadar yakınımıza geldi. Dünya küçüldü ve bizler, yine sıcak, dostane ilişkilere, yeni pazarlara kavuştuk.

Ancak, iş bununla da bitmedi. İşletmelerin karşısına bu kez ağır rekabet koşulları çıktı ve işletmeler, bu kez de rakiplerinden bir adım önde olma gayret ve çabasına düştüler.

Bu konudaki yeni arayışlar, yeni meslek gruplarını oluşturdu. İşletmelerin fark edilebilirliğini temin, toplam kalitenin yapılandırılması ve sürdürülebilir olması, reklam çalışmaları v.b. bazı tanıtım yöntemleri olmazsa olmazlardan oldu.

Bu yeni yapılanmanın temel sağlayıcıları, “multimedya” adı altında toplandı.

Bunlar içerisinde, bir işletme için, en hayati konu, “kurumsal kimlik” çalışmasıdır.

İnsan, bir işletmeyi meydana getiren unsurların en önemlisidir. İnsan davranışları, eğitim, kültür, bilgi, görgü v.b.'nin toplamından oluşur ve birbirinden farklıdır.

Bu farklılıklar, çalışanlar arasında, iletişim bozukluklarına neden olduğu gibi, “kurum kültürü’’nün ve “kurumsal kimlik”in oluşumunu da engeller. Oysa, hiç bir kurum ya da kuruluşun geleceği rastlantılara terkedilemez.

Bu nedenle kurumsal düzeyde bir vasıtayı, bir disiplini otorite olarak kullanmak her zaman gerekli olmuştur.

Tek tek bireylere yönelik otoriteler, hem riskli, hem yaratıcılığı kısıtlayan, yok eden ve hem de uzun vadede başarısız otoritelerdir.

Bu nedenle, bireysel kimlikleri zedelemeden ve yaratıcılığı yok etmeden tüm kurum çalışanları için ortak bir dil oluşturulması gerekir. Ortak dili oluşturmanın en etkili yolu, “standardizasyon”dur.

Trafik ışıkları buna iyi bir örnektir.

Bilindiği gibi, kırmızı dur, yeşil geç, sarı hazır ol demektir. İster yaya, ister sürücü olsun tüm dünyada trafiğe katılan her kişi, bu kuralı bilir ve bu kurala uyar. Bu uygulamadaki başarısızlık ise, trafikte acı tabloların yaşanmasına neden olur.

“Kurumsal standartlar” ve “kurallar”, güçlü bir iletişim ve anlatım kabiliyetine sahip olduğu gibi bilgi ve iletişim teknolojisinin temel taşı, kurumsal kimlik çalışmasının alt yapısıdır.

Kurum içi iletişim, kurum amacını algılama ve algılatmanın başarısı, ortak dil alanının büyüklüğü ile doğru orantılıdır.

Ortak dil alanının büyütülmesi ve nihayet üst üste çakışmasının sağlanması ile elde edilen bütünsellik, kurumun insan kaynaklarının, kurumsal amaca yönelik ideal birlik ve bütünlüğünü ifade eder ki bu, kurum kültürünün, sağlam bir kurumsal kimliğin, yüksek seviyede gerçekleşmesine imkan verir.

Kurumsal kimliğin sağlamlığı, onun değişmez olması demek değildir. Esneklik, değişim, dönüşüm için çok önemlidir.

Bir kurumun, rakipleriyle başedebilme yeteneği, kurumsal kimliğinin sağlamlığı kadar, esnekliği ile de doğru orantılıdır.

Değişen şartlar karşısında kendisini yenileyemeyen, güncelleyemeyen bir kurum, kalıcı olmak isterken, rakipleriyle yarışamaz bir hale gelir. Böyle bir durum, kurumun yok olma sürecini başlatabilir.

Kurumlar kendilerini, bu esneklik ve değişimler sayesinde daha ileri yada daha başka platformlara, pazarlara taşıyabilirler.

Bir kurumun kurumsal kimliği, yapısal anlamda ne kadar güçlü olursa olsun, sosyal, siyasi, teknoloji, ticari v.b. alanlarda yaşanmakta olan çok ve karmaşık ilişkiler içinde ve küresel rekabet ortamında farkedilir olması çok zordur.

Bu nedenle, kurumun, sahip olduğu ve sunduğu değerleri temsil edecek ve artı değerlere sahip olmasını sağlayacak “formüller”e ve “vasıtalar”a gereksinimi vardır.

Bu noktada yapılacak olan çalışmalardan biri de, doğru ve etkili bir ''kurumsal kimlik tasarımı''dır.

Sosyal çevre, teknoloji, sanat ve kültürel anlayışlar, yöresel, ülkesel farklılıklar taşır. Bu farklılıklar, farklı beğenileri de beraberinde getirir.

Bunların her biri kurumsal kimlik tasarımında göz önünde tutulması gereken hususlar olup, özel olarak hazırlanacak kurumsal kimlik tasarımının, kurumu doğru ifade etmesi ve rakiplerinden öteye taşıyabilmesi gerekmektedir.

Doğru ve etkili bir kurumsal kimlik tasarımı, grafik, teknik ve işlevsellik dengesine dayanmalı ve kurumun gerçek ihtiyaçları doğrultusunda kurumsal kültür ve kimliğini açıkça belirleyip, sahip olduğu ve sunduğu değerleri temsil edecek “imaj”ı yaratmalıdır.

İmaj, kişi, firma, kurum, kuruluş hakkında üçüncü kişilere fikir veren bir olgudur ve kendiliğinden oluşur. “Şey” ve “şeyler”e bağlı olup, esas olarak bir “sonuç”tur.

Günümüzde ise, sosyal, siyasal, teknolojik gelişmelere, artan ticaret hacmine ve küresel rekabete bağlı olarak yaratılan, varedilen bir çalışmadır.

Bu haliyle imaj için, bir poşet ya da bir vitrin benzetmesi de yapabiliriz.

Yaratılan ve algılatılan, reklam ve tanıtımın desteklediği bir imaj, kurumun sahip olduğu ve sağladığı değerlerle her zaman aynılığı ifade etmeyebilir.

Böyle bir durumun riski çok fazladır. Böyle bir imaj, ilgili olduğu şey'de kısa sürede yapılacak değişim ve dönüşümler için bir zaman kazandırabilir. Fakat asla para ve itibar kazandırmaz.

Çünkü, aslolan şey'dir ve ancak şey'deki değişim ve dönüşümler, yeni imajın oluşumunu ve güvenilirliği sağlar.

Kurumsal kimlik tasarımı, sabit ve bir defaya mahsus bir çalışma olmayıp zamana ve kurumun faaliyetlerine paralel bir değişim ve eskime gösterir.

Bu nedenle, kurumsal kimlik tasarımlarında da, belli periyodlarla, artan ve/veya değişen kurum faaliyetlerini de kapsayacak bir güncellemeye gidilmesi ve imaj yenilenmesi zorunludur.

Kurumsal kimlik tasarımında güncellemeye gidilmesi çok kolay değildir. Çünkü, güncelleme sadece görsellikte değil anlayışta da olmalıdır.

Hepimizin bildiği gibi, yakın geçmişte, mağazalarda değişmez bir tabela ile karşılaşırdık.

Yazı şöyle idi; ''satılan mal geri alınmaz''. Bugün ise, artan ticaret hacmi ve küresel rekabet nedeniyle, tüm faaliyetler müşteri odaklı hale geldi ve ''koşulsuz müşteri memnuniyeti'' anlayışı hızla yayıldı.

İşletmeler, müşteri odaklı faaliyet gösterirken, kendisini, hedefe götürecek en önemli vasıta ''insan'' olacaktır. İnsanın en doğal iki davranışı ise “kabul” ve “red”dir.

Bu nedenle, tüm uygulamalarda, insan psikolojisini, diğer hususlarla birlikte düşünmek, güncellemenin gerekliliğine inanmak ve inandırmak, profesyonel yöneticinin en önemli görevi olmalıdır.

Kurumsal kimlik tasarımı sonucu, sahip olduğu ve sunduğu değerleri, iyi formüle edilmiş ve görsel iletişim araçları ile donatılmış bir kurumun mensubu olan bir sekreterin, kurumun muhataplarına, telefonda söylediği sözler de, çok güzel ve diğerlerinden çok farklı olacaktır.

''O''nun çalıştığı kurumun, logosu, flaması, araçları, kullandığı malzeme ve materyaller, kılık kıyafet v.b. çok özel ve ayrıcalıklıdır. ''O'' da, diğerleri gibi, böyle bir kurumda çalışmaktan memnunluk duymakta ve kurumuna karşı güçlü bir “aidiyet duygusu” taşımaktadır.

Güçlü bir aidiyet duygusu, kurum çalışanlarını güçlü bir “motivasyon”a sevk eder.

Varılan bu noktada kurumun kazanımları, zaman, para, işgücü tasarrufu, birlik-beraberelik, kesintisiz üretim/kesintisiz hizmet, toplam kalite, güvenilirlik ve prestij olacaktır.

Tüm bunlar, bir kurumda, kurumun içinde yer aldığı toplumda ve nihayet dünyada “yükselen değerler”lerin birer sonucu ve yeni kazanımlardır.

Sebahat başarır

8 Ağustos 2015 Cumartesi

29 Ocak 2015 Perşembe

Toplam Görüntülenme